Quantcast
Channel: Giresun Blog » Kemençe Kültürü
Viewing all 10 articles
Browse latest View live

Üstada Vefa Borcu – Katip Şadi

$
0
0
Katip Şadi

Katip Şadi

Ozan denildiği zaman hep aklımıza elinde bağlama olan ve genelde İç Anadolu’da yaşayan insanlar gelir. Ozan olmak için sadece bağlama mı icra etmek gerekir? Hayır, tabi ki de…

Günümüzde kemençenin yaşayan en büyük ismi olan Katip Şadi, sadece Giresun’un değil tüm dünyanın en büyük ozanıdır. Kemençesini her çalışında o anki duruma göre sözleri doğaçlayarak bir türkü halinde okuması, bugün hala birçok kemençecinin sahip olmadığı bir yetenektir.

Peki, yaptığı onca beste ne olacak?

Ayşe’min Mektubunu, Ah Kavaklar Kavaklar, Çanakçıdan Aşağı, 66 Gaydesi(Eminem) ve daha adını sayamayacağımız kadar her biri birbirinden güzel eserler…(Üstad bu eserlerin kendine ait olduğu bana kendisi söylemişti.) Düşünsenize böyle bir yeteneğe sahip bir insana vefasızlık yapmak! Ne kadar kötü bir şey değil mi? İşin aslına bakarsak biz Giresunlular olarak Üstadımıza gerekli değeri vermedik… Ya da umursamadık…

Peki, sanatını bu kadar başarılı icra eden bir kişi Türkiye’nin farklı bir yerinde dünyaya gelmiş olsa nasıl olurdu?

Bu sorunun cevabını düşünmenize gerek yok. Allah nur içinde yatırsın büyük Üstat Neşet Ertaş… Yani demek istediğim elimizde bulunan büyük cevheri neden yıllarca hak ettiği yere getirmedik?

Biz Giresunlular neden her zaman 2. planda yer aldık?

Karadeniz’in parlayan yıldızı olabilecekken bu gün iki büyük şehir arasında sıkıştık? (İller arası kültür çatışması oluşması için söylemiyorum, kendi vurdumduymazlığımızı anlatabilmek için.) Aslında bu sorunun cevabı olarak Üstat Katip Şadi’ye yapılan vefasızlığı da verebiliriz. Bu öyle ki yıllarca üstadın eserlerini kullanan sanatçılar! Örneğin; severek dinlediğim İsmail Türüt’ün bir kez bile üstada teşekkür ettiğini duymadım… Acı gerçek bugün Karadeniz müziğinde icra edilen bir çok eser Katip Şadi’ye aittir ve bunu kimse bilmez. Başarılı hırsızlar olarak tabir edebileceğimiz bazı sanatçılar dışında. Üstadın eserlerinden ekmek yemelerine rağmen kendisine bir teşekkürü bile çok görmüşler…

Ne yapmalı?

Adını taşıyan bir kültür merkezi, hayatını anlatan bir kitap hala bulunmamaktadır. Bari en azın yanına giderek elini öpün ve biraz olsa vicdanınızı rahatlatın. Görele’de kahvelerin bulunduğu sokağa girdiğinizde onu bulmanız zor olmayacaktır. Mütevazılığı ve insanlığı ile bu gün kendini sanatçı olarak adlandıran birçok kişinin onu örnek alması gerekir…

Kendinize İyi Bakın, Teşekkürler

Yazının orjinalini okumak için: Üstada Vefa Borcu – Katip Şadi
Bu bir Giresun Blog içeriğidir.


Giresun’da kemençeye verilen değer

$
0
0
Giresun Kemençe

Giresun Kemençe

Giresun’da bulunan Giresun Üniversitesi Devlet Konservatuarı, Giresun Belediye Konservatuarı ve Giresun İl Özel İdaresi Konservatuarı’da dahil olmak üzere üç büyük konservatuarımızda da karadeniz kemençesi ile ilgili bir çalışma bulunmamaktadır. Çalışma bulunmaması bir yana konservatuarlarımızda kemençe hocası da bulunmamaktadır (kendi adıma söylüyorum gerçekten utanıyorum).

Peki Giresun’da Bu Kültür Neden Öldürülmek İsteniyor?

Bundan yaklaşık 50 yıl öncesine kadar Giresun’da kemençenin oldukça etkin bir şekilde kullanıldığını ve değer gördüğünü söyleyebiliriz. Fakat dönüp bu güne bakıyoruz ve ilde bulunan konservaturlarda bile yer verilmiyor. Gerçekten üzülüyorum… Ama neden böyle oldu? Bu soruya Giresun Valiliğinin internet sitesinde yer alan bir yazı ile cevap vereceğim;

‘’Fakat sonra kendi oyunlarını ve müziklerini ortaya çıkarmak istediklerinde “Bu Trabzon yöresi, bunu Giresun yöresi olarak oynayamaz, tanıtamazsınız” şeklinde eleştiriler aldılar. 196O´lı yıllardan önce her iki ilde bu müzikler kullanılırken ve bu oyunlar oynanırken kimse Trabzon Giresun ayrımı yapmazken günümüzde bu ayrım yapılmaktadır. Mecburen yeni müzik ve oyun (Trabzon´da kullanılmayan) arayışına girildi. En büyük kemence ustaları Giresun´dan çıkmasına rağmen horonlarda çoğunlukla Davul – Zurna kullanılmaya başlandı.’’

Keşaplı Köseoğlu Hamit

Keşaplı Köseoğlu Hamit

Yazıdan anlayacağımız gibi dönemin ilimizin ileri gelenleri tarafından kemençe soykırımı yapılmış. Ama bu her yerde etkili olmamış ve Görele ve çevresini teğet geçmiş. Bu sayede bu gün Giresun ilinde kemençe var diyebiliyoruz…  Özellikle Dereli ilçesinin eski resimleri incelendiğinde, bölgenin çok sayıda kemençeci çıkardığı ve üstad seviyesinde kemençecilere sahip olduğu, kendine has tavrı olan bir bölge olduğu özellikle karşılama havalarının ağırlıkta olduğu görülecektir. Sadece Dereli’ye değil Keşap ilçesine de baktığımızda İstiklal Savaşı yıllarına Osman Ağanın yanında Ankara’ya meclise giden kemençecinin Keşaplı Köseoğlu Hamit olduğu görülecektir. Her neyse konuyu çok dağıtmaya gerek yok kemençenin ilimizde ne haldeyken ne hale düşmüş olduğunu anlamış olduk herhalde.

Bu Durumdan Nasıl Kurtulabiliriz?

Eski valimizi Sayın Dursun Ali ŞAHİN kemençe için biraz kıpırdar gibi olduysa da, çok önemli bir adım atılmadı. Sayın rektörümüz Prof. Dr. Aygün ATTAR Görele’ye giderek kemençeyle poz verse de, üniversite konservatuarında halen sadece zurnayla horan oynanmaktadır. Sayın belediye başkanımız Kerim AKSU’nun da konuyla alakalı bir adımı olmamıştır. Ama her şeyi devletten beklememek gerekir. Biz Giresunlu kemençeciler olarak bir araya gelerek sesimizi duyurmazsak bu durumda hiçbir değişiklik olacağını sanmıyorum… Bu gidişatın değişmesi için Facebook’ta arkadaşım değerli müzisyen Süleyman Müftüoğlu ile kurduğumuz Giresunlu Kemençeciler ve Giresun Kemençe Kültürünü Yaşatma Platformu isimli grup ile ufak bir adım attık. Tanığımız tüm Giresunlu kemençecileri grubumuza davet ettik. Ama tek başımıza iki kişinin koşturması ile pek kolay olmayacaktır.  Biz Giresunlu tüm kemençeci kardeşlerimizi bu hareketimize davet ediyoruz. Eğer gerekli desteği bulabilirsek Sırasıyla valimizi, rektörümüzü ve belediye başkanımızı ziyaret ederek sesimi duyurmaya çalışacağız. Hatta başarabilirsek bir dernek planımız dahi var. Ama tüm bu yazdıklarımı yapabilmemiz için Giresun Kültürü’ne gönül veren tüm dostlarımızın desteklerini bekliyoruz.

Kendinize İyi Bakın Hepinize Teşekkür Ederim

Yazının orjinalini okumak için: Giresun’da kemençeye verilen değer
Bu bir Giresun Blog içeriğidir.

Görele’de nurtopu gibi bir kemençe heykelimiz oldu

$
0
0

Görele Belediyesi yıllar önce yapımı için ilk adımlarını attığı “Kemençe ve Kültür Parkı Projesi”nde sona yaklaşıyor. Şehrimize büyük bir değer katacak olan, parkın da en önemli simgesi olan, dev kemençe heykeli geçtiğimiz günlerde yerine dikildi. Görele’de Karadeniz Sahil Yolu üzerine yapılan Kemençe Kültürevi bahçesindeki 5.8 metrelik bu dev kemençe, şimdiden görenlerin ilgisini çekmeye başladı.

Kemençenin doğduğu topraklar diye bizim de sık vurguladığımız Görele ilçemiz bu dev eserle adından daha da fazla söz ettirecek gibi görünüyor. (Kemençe Kültürü ile ilgili yazılarımıza ulaşmak için buraya tıklayın!)

Heykel dikilmiş olmasına rağmen henüz Kemençe ve Kültür Parkı Projesi tam anlamıyla bitmiş değil. Görele Belediye Başkanı Tolga Erener, Kemençe Kültürevi’nin de tamamlanmasının ardından projenin anlam kazanacağını ve Giresun’a tam manasıyla büyük bir kemençe müzesinin kazandırılacağını belirtiyor.

Kemençe ve Horon Günleri‘nin de düzenlediği kemençenin anavatanı Görele ilçemiz, önümüzdeki yıllarda kemençe tutkunlarını merakla ağırlamayı bekliyor.

Giresun’a kazandırılan bu harika eser için emek harcayan herkesi tebrik ediyor, ilimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Yazının orjinalini okumak için: Görele’de nurtopu gibi bir kemençe heykelimiz oldu
Bu bir Giresun Blog içeriğidir.

Kemençe’nin derin tarihi “Mihr-i Kemençevî Piçoğlu Osman Efendi” kitabında!

$
0
0

Adını hep büyüklerimizden, sesini de yarım asırdan daha uzun bir süre önce yapılan plak kayıtlarından duyduğumuz Osman Gökçe, yani nam-ı diğer “Piçoğlu Osman Efendi”, tarihimize adını altın harflerle yazdırmayı başaran çok önemli bir halk ozanımızdır. Bu büyük sanatkâr hakkında kalıcı bir kaynak oluşturmak amacıyla akademik bir çalışma yapan değerli hocamız Sayın Mehmet Gündoğdu, tüm zorluklara rağmen büyük bir sabır, emek ve özenle çok değerli bir eser hazırlamıştır.

Bu eserin -sıradan bir kitap olmak bir yana- Karadeniz müziği için şimdiye kadar yapılmış en ayrıntılı çalışma olacağı şüphe götürmez bir gerçektir! Kitapta; kemençenin genel olarak tarihi, Piçoğlu Osman Efendi’nin hayatı, kemençe üslûbu, tekniği, Karadeniz kemençe kültürüne olan etkileri, Osman Efendi hakkındaki görüşler, hikâyeler, anılar ve çıraklarının biyografileri gibi derin ve çok fazla işlenmemiş konular yer almaktadır. Değerli hocam Mehmet Gündoğdu gecesini gündüzüne katarak büyük bir sabır ile deyim yerinde ise iğne ile kuyu kazarak bu eseri kültürümüze hediye etmiştir ve hocamızın bu eseri çok yakında bizlerle buluşacaktır!..

Bu eseri için hocamıza Giresun Blog adına teşekkür eder ve başarılarının devamını dileriz…

Yazının orjinalini okumak için: Kemençe’nin derin tarihi “Mihr-i Kemençevî Piçoğlu Osman Efendi” kitabında!
Bu bir Giresun Blog içeriğidir.

Piçoğlu Osman: TRT İlk Sansürü Ona Uyguladı

$
0
0

Kemençe ve Karadeniz müziği dense aklımıza kimler gelmez ki. Kazım Koyuncu, Volkan Konak, Kamil Sönmez, Erkan Ocaklı, İsmail Türüt ve popüler olmuş bir çok ismi ezbere sıralarız. Karadeniz müziğinin kimi efkar yüklü kimi eğlendiren coşturan türkülerini de artık çoğumuz biliyoruz.

Bundan çok uzun yıllar önce şehr-i Giresun’un Görele kazasına bağlı Daylı köyünde İsmail’den olma Esma’dan doğma bir çocuk dünyaya gelir. Babası adını Osman verir, Sene 1901. 20. Yüzyıl bütün ihtişamı ile kıtaları ve bütün kültürleri etkilemek için sabırsızca kapıları aralamaktadır.  Genç bir delikanlı olan Osman çocukluk yıllarında anne ve babasını hastalık sonucu kaybeder ve yetim kalır. Osmanlı devletinde İstanbul ve büyük vilayetler haricinde her yer büyük bir sessizlik ve unutulmuşluk içerisinde yaşam çarkını döndürmektedir. Osman bu sessizlik ve unutulmuşluk içerisinde keçi çobanlığı yaparak yetimliğin verdiği ağır yükü omuzlamaya çalışarak hayata tutunur. Yanında çalıştığı ve dönemin ünlü kemençe üstadı Halil Kodalak nam-ı diğer Karaman ağa kemençe hakkında bildiği her şeyi öğretir. Ancak sadece kendi ustasından öğrenmiş olduğu “Tuzcuoğlu Horon havası”nı kendine saklar ki, her gittiği meclisin en çok rağbet gören mahalli türküsüdür. Osman hem Halil Kodalak’ın keçilerini güder, hemde Kemençe çalmanın bütün inceliklerini ve en eski usulleri öğrenerek Giresun çevresinde ustasının peşi sıra hatırı sayılan bir kemençeci olur. Nerede keçi çobanı Osman, nerede her meclisin her düğünün baş misafiri Kemençeci Osman.

Kemençesi ile birlikte görmüş olduğu saygı ve hürmet çok hoşuna gitmiş olmalı ki, ustasından kemençe ve türküler hakkında her şeyi öğrenmek konusunda pek sabırsızdır. Ne kadar diretip yalvardıysa da Ustası Karaman Ağa “Tuzcuoğlu Horon Havası”nı kendisine saklamakta  ve ustasının hatırasını gözü gibi korumaktadır. Karaman Ağa, Osman’ın bulunduğu ortamlarda hiçbir şekilde bu havayı çalmaz. Osman, Karadeniz inadı ve ince zekası ile arkadaşlarından bu konuda yardım ister.

Bir gün 3-4 kişi Halil Kodalak’ın yolunu keser ve “Karaman Ağa, şurada iki soluklan, Tuzcuoğlu horon havasını vur da horona duralım” der. Kodalak, bir sağa bakar bir sola, Osman’ı göremez. Uşakların türkü istemesi de hoşuna gitmiştir. Alır kemençeyi eline başlar at kılından yapılma yayı kemençenin tellerine sürtmeye. Dağların sisine el verir kemençeden yayılan efkar yüklü ses. Karaman Ağa çalar ya, o çalarken çöktüğü duvar dibinin hemen arkasındaki Osman’da elinde kemençe ile ustasının çalışını taklit eder ve gayda usulünü öğrenir. Ama heyecandan duramaz ve oracıkta öğrendiği havayı çalmaya başlar. Bunu duyan Halil Kodalak sesin geldiği duvarın arkasına bakınca elinde kemençesi ile “Tuzcuoğlu Horon havasını” çalan Osman’ı görür ve küfürü basar. “Ula pic’in oğli her boki yedunda tuzci’ninkimi kaldu” deyip tabancasına davranır. Kodalak tabancasının tetiğine de dokunur ama tutukluk yapan tabanca ateş almaz ve böylece Osman kurtulmuş olur.

Bu olayı izleyen arkadaşları ertesi gün olayı köy kahvesinde anlatırlar  ve herkes hikayeyi öğrenir.  Osman’a şaka ile “ula Pic’in Oğli Osman” diye takılırlar. Kodalak zaman sonra affeder etmesine de bir kere yapışmıştır lakap Osman’ın üzerine. Kemençeci Osman Gökçe olur Picoğlu Osman. İsmini taşıdığı Osmanlı Devleti tarihin sayfaları arasına karışırken Osman Gökçe nam-ı diğer Picoğlu Osman’da bütün karadeniz bölgesinin en beğenilen Kemençe üstadı olup çıkmıştır. Rivayete göre Mustafa Kemal Paşanın 1924 yılında Trabzon’a yaptığı gezi sırasında kemençe çalmış ve takdirini kazanmıştır.

Muzip dili, atma türkülerdeki ustalığı ve kemençe çalışındaki ustalık kısa zamanda ününü bölge dışına taşırır.  TRT Yurttan sesler Korosunun kurucusu Muzaffer Sarısözen; Karadeniz gezisi sırasında onunla karşılaşır ve kemençe tekniğine hayran olur. Picoğlu Osman’ı Ankara’ya kayıt yapmaya davet eder. Picoğlu Osman bu davete uyarak Ankara’ya gider. Radyo programlarına çıkar ve Sarısözen’in desteği ile birkaç Plak doldurur. Ankara’da çok uzun süre kalamaz ve Giresun’a geri döner. Osman Picoğlu Karadeniz türkülerinin TRT repertuarına alınarak geleceğe aktarılması konusunda büyük hizmetler vermiştir.  Muzip kişiliği ile bilinen Picoğlu Osman Cumhuriyet döneminin Halk müziği konusunda bir elin beş parmağını geçmez isminden biri olmakla birlikte günümüzde çok fazla tanınmaması büyük bir eksikliktir. Aşık Veysel’in sazı ne ise Picoğlu Osman’ın kemençesi de odur. Picoğlu Osmanın Ankara Radyosunda kayda alınmış türkülerinin başlıcaları;

  1. Giresun Eşref Bey Ağıdı
  2. Trabzon Kahya Havası
  3. Tamzaranın üzümü
  4. Giresun Karşılaması
  5. Romika Horon
  6. Trabzon Şarkısı “Fadime”
  7. Trabzon Ören Havası

İçinde siyasi göndermelerinde bulunduğu Trabzon Kahya havasının sözleri, büyük ustanın başını ağrıtmasa da bazı tarihçiler türkünün sözlerinden yola çıkarak Ali Şükrü Bey- Osman Ağa- Yahya Kaptan sorununa ışık tutmaya çalışırlar. Türkünün sözleri şöyledir.

“Trabzon’dan çıktı uzun yazılar
Asker vurdu beni,yarem sızılar
Ah,evde ağlaşıyor körpe kuzular
Okuyun Fatiha Kahya ruhuna!

Çömlekçi’den çıktım, başım selamet
Kostaki’ye vardım, koptu kıyamet
Ah çocuklarım olsun Hak’ka emanet
Okuyun Fatiha Kahya ruhuna!

Arkadaşlar der ki, “Ne oldu size?”
Şimdi anladım,vurgun var bize
Makine içersinde kan çıktı dize
Okuyun Fatiha Kahya ruhuna!

Giresun yöresinde oldukça meşhur olan başka bir türkü olan “Giresun Eşref Bey Türküsü” sözlerinde de yörece bilinen bir aşk hikayesini ve arkadaşı tarafından ihanete uğrayan Eşref Bey in hikayesini işlemiştir.

“Giresun üstünde vapur bağrıyor,
Eşref’in yarasını doktor sarıyor.
Eşref’in annesi yanmış ağlıyor.
Atma Hakkı atma,pişman olursun,
Gedikalizadelere anam hasım olursun.

Pazarsu dereleri bir ufak dere
Eşref’i vurdular anam nafile yere.

Nafile nafile o da nafile,
Cenazeni koydular otomofile
Giresun’da dostum var,o da nafile.

Atma Hakkı atma pişman olursun,
Giresun gençlerine anam düşman olursun,
Attığın kurşundan sen utanırsın.
(Yaşa Giresun yaşşaaa!…)

Camlı Sokak paketini atlayamadım,
Hakkı düşman olmuş anam anlayamadım.

Atma Hakkı atma,pişman olursun,
Giresun gençlerine anam hasım olursun,
Attığın mermiden sen utanırsin.”

TRT Radyosu döneminde bu türkü söylenmeden geçilen  anonslarda Osman Picoğlu’nun soy adı, kötü bir anlayışa sebep vermemek adına “Bicioğlu Osman tarafından Giresun Eşref Bey Türküsü” olarak anons edilirmiş. Sanırım bu dönüştürme o dönem için kötü niyet taşımasa da bir sanatçı için uygulanan ilk sansür olsa gerektir.

Karşılaştığı pek çok olay karşısında hemen kemençesine davranıp atma türkü tutturan Picoğlu Osman, ömrünün son yıllarını Giresun’un Görele ilçesinde geçirmeye başlamıştır.  Hastalığı bu dönemde ilerler. Tedavi olması için rivayete göre İsmet Paşa tarafından İstanbul’a davet edilir. 1940lı yıllarda Karadeniz’de en yaygın yolcu taşıma aracı gemiler olduğu için İstanbul vapuru beklenir. Picoğlu Osman Görele açıklarından yolcu vapuruna biner . Büyük bir kalabalık uğurlamıştır Kemençenin efsanesini. Picoğlu Osman’ı tanıyan gemi çalışanlarından “Deli Bahtiyar” birinci mevkiide ağırlar ve büyük hürmet gösterir. Gemi Zonguldak açıklarına yaklaştığında durumu kötüleşir ve kemençesini ister. Kemençesi gelir gelmez, başlar bir atma türkü tutturmaya.

“Kestim barmacuğumu

  Kanım akiyu kanım

  Zonguldağın üstüne

  Canım çikiyu canım”

Atma türküyü söyledikten sonra durumu iyice kötüleşir ve  31 Mayıs 1946 günü dolu dolu yaşadığı hayata gözlerini kapar. Geminin seren direğine  gemide cenaze olduğunu belirten “sahil sıhhiye flaması” çekilir. Rivayete göre Zonguldak Limanında cenazeyi sıhhiye görevlileri almak ister ama kaptan ve Deli Bahtiyar izin vermez. Yolcu gemisi İstanbul rotasına devam eder ve İstanbul’a da haber verilir. Sirkeci limanına baştan kara yaklaşan gemiyi büyük bir kalabalık karşılar ve o sırada denizde bulunan gemilerde düdükleri ile Picoğlu Osman’ı son bir kez selamlar. Ölümünden 5 gün sonra 4 Haziran 1946 günü Kulaksız mezarlığına defnedilir. 2005 Yılında İstanbul’da yaşayan Giresunlu bir aile tarafından kabri yenilenir. Hakkında bir çok araştırma ve kitap yazılmış olup, hayatı ve yaşamı hakkında bir çok efsane anlatılmaktadır. Kemençe tarzını ve atma türkü yeteneğini devam ettiren hem öğrencisi hem akrabası olan Mehmet Sırrı Öztürk, Picoğlu ekolünü devam ettiren yegane kişidir.

Piçoğlu Osman’ı gene kendi atma türkülerinden biri ile yad etmek gerekir. Hastalığı daha ilerlemediği dönemlerde muayene olmak için gittiği bir doktorla konuşurken tuttuğu atma türküde;

“Soğuk soğuk sulardan
İçtik ufağım içtik
Ağladı da dedi ki;
Bu dünyadan bizde geçtik”

Bu yazı 5 KASIM 2014 tarihinde www.okurvegezer.com sitesinde de yayınlanmıştır.

Yazının orjinalini okumak için: Piçoğlu Osman: TRT İlk Sansürü Ona Uyguladı
Bu bir Giresun Blog içeriğidir.

Giresun’da ücretsiz kemençe kursu başlıyor!

$
0
0

Giresun Gençlik Merkezi Kemençe KursuKaradeniz Bölgesi denilince akla ilk gelen; insanın kulağına değdiği anda vücudunun da ritmini değiştiren ezgileridir. Yörenin kendine has ağız özellikleri, yemyeşil doğası ve nefes açan yaylaları bir bir gelirken insanın hatırına, kulakları da yöreye has ezgileri anımsar adeta. Kemençesi ile ses bulan ezgiler hoyrat tavırlarıyla dönüşür horona, karşılamaya.

Kendine has bir tınısı ve de folklorik birikimi olan kemençe, Karadeniz bölgesindeki sanatkâr ellerce üretilmiş ve bölgenin müzisyenlerince de türkülerle hayat bulmuştur. Artık günümüzde kemençe yapan ustalarımızın azlığı dikkat çekse de, bu enstrümandan vazgeçemeyecek olmamamız bu anlamda bu sanatın bitmeyeceğinin de umudu adeta. Kemençe icrası zor bir çalgı olsa da dilinden anlamayana; o tınılarla büyümüş insanımızın bir yatkınlığı da var doğrusu bu çalgıya.

Kemençe, yeni nesillerin popüler kültüre kapılıp gitmeleriyle eskisi kadar ilgi odağı olamasa da kemençe çalmaya meraklı yeterince genç insanımız var mutlaka. Özellikle Giresun’da kemençe kursu olmayışından dem vuran genç arkadaşlarımızın sesine kulak vermek gerekiyordu. Bu anlamda ilk adımı Giresun Gençlik Merkezi olarak attık. Gençler için pek çok kurs, faaliyet, proje ve kampanya yürüten Giresun Gençlik Merkezi’miz kemençe kursu için kayıt almaya başladı. Üstelik bir kereye mahsus üyelik ile Gençlik Merkezi kurs ve faaliyetlerinden süresiz yararlanmak mümkün oluyor.

Sizler de bu yörenin hırçın ritmine kapılmak ve hareketli horonuna ses olmak isterseniz bu kursu kaçırmayın! Bizlere Facebook  ve Twitter adreslerimizden ya da aşağıdaki iletişim bilgilerimizden ulaşabilirsiniz. 19 Eylül Kapalı Spor Salonu Arkasında bulunan Gençlik Merkezimize tüm gençlerimizi ve kendisini genç hissedenleri bekliyoruz.

Ömer Fatih HOŞ
omerfatihhos@gmail.com

Adres: 19 Eylül Kapalı Spor Salonu Arkası, GİRESUN
Telefon: 0454 216 16 01 – Dahili: 130 – 146
E Posta: giresungm@gsb.gov.tr

Yazının orjinalini okumak için: Giresun’da ücretsiz kemençe kursu başlıyor!
Bu bir Giresun Blog içeriğidir.

Kayıtlara Geçmeyen Bulancaklı bir Kemençeci “Mahmut Kılınç”

$
0
0

Mahmut Kılınç 1Büyük şehirlerin dışında taşra sayılabilecek yerlerde çocukluk geçiren her insanın bir köy hikayesi vardır mutlaka. Benim de Çocukluk ve gençlik yıllarımın büyük kısmı Giresun Bulancak’a bağlı Ucarlı/Uçarlı Köyünde dedemin yanında geçti. Şehir merkezine çok yakın olduğu için köy halkı çoğu zaman şehre yürüyerek gidip gelirdi. Ev ile olan iletişim kopukluğundan dolayı da zamanımın çoğunu köyde, dedemin yanında geçirirdim. Dedemin evinin hemen çaprazında Mahmut ustaların 2 katlı evi vardı. Kapısından her daim köpek havlamaları eksik olmaz ve kapısından geçmeye bile korkardık. Mahmut amca, inşaat ustasıydı, yıllarını Bulancak ve çevresinde evler yaparak geçirmiş ve emekli olmuştu. Beyaz deriden ve arkasına bastığı yumurta topuk ayakkabıları vardı hatırladığım. Mavi yada siyah bol paça pantolonu ve kollarını tek kat kıvırdığı gömleği her daim ütülü olurdu. Yaz ve kış eksik etmediği yuvarlak kasketi ile geçerdi dedemin evinin önünden. Kilolarından dolayı Yürüyüşü ağır ve külhani idi. Kırmızıya çalan yüzünde metal çerçeveli gözlükleri ile dedemin harmanına bir göz bakar eğer dedem varsa selam verir ve aynı ağırlıkta geçer giderdi. Bazen gene böyle geçerken, yukarıdan aşağı inen bir araba, o işaret etmeden dururdu. Mahmut amca kollarını giymeden omzunda tuttuğu hırkayı eline alır ve iri göbeğini usulca arabaya yerleştirirdi.

Mahmut Kılınç 9Yazdıklarımda da anlaşılacağı gibi çocukluk ve gençlik yıllarımın en bilindik karakterlerinden biriydi Kemençeci Mâmud Usta. Köy ahalisinin seslendiği kadarı ile yöredeki lakabı “Güdemenin Mâmud” idi. “Güdemen” lakabı, babasının aşırı kiloları yüzünden verilmiş ama babasının asıl adı Abdullah. Annesinin adı Meyise, ama her ikisini de hatırlamıyorum ve ne zaman vefat ettiler bilmiyorum. Mâmud usta, askerliğini bahriye eri olarak Çanakkale’de yapmış. Evinin duvarında sararmış çerçeveli bahriye kıyafetleri ile genç, dolgun yanaklı sarışın bir asker selam verirdi her bayram ziyarete gittiğimizde. Bir keresinde kemençe çalmayı nereden öğrendiğini merak edip sormuştum.

Mahmut Kılınç 8Kendisinden dinlediğim kadarı ile Çanakkale’de askerliğini yaptığı esnada Trabzonlu bir usta askerden kemençe çalmasını öğrenmiştir. Asker dönüşü inşaat işlerinde çalışarak geçimini sağlarken kemençe çalma usulünü de iyice öğrenmiş ve yöre düğünlerinde boy göstermeye başlamış. O yıllarda Bulancak genelinde başka bir kemençe ustasının varlığından haberdar değiliz.

Dedemin 2 Katlı, içeriden merdivenli, ahşap taş karışımı köy evi dahil köyümüz ve civar köylerdeki bir çok Tarihi Karadeniz evinde emeği olduğu söylenir. Yöreye özgü Karşılama oyun havasını yeni yeni öğrendiğimiz çocukluk yıllarımızda, yanına her gidişimiz de duvarda asılı kemençesini eline alır, at kılından yayı, kucağına bir çocuk gibi oturttuğu kemençeye gelişi güzel sürterek atma türkü ve bilindik oyun havalarından söylerdi. Sonra karşılama havasına geçerdi ki;

Mahmut Kılınç 7onun sesinden

“Oy Miralay Miralay,
Askerin alay alay,
Al kızları askere,
Olsun askerlik kolay

“Ben başıma koyamam,
Miralayın fesini,

İşittikçe duramam,
Nazlı yarin sesini”

Türküsünü, davudi sesi ile dinlemek büyük keyifti. Bu hava çaldığı zaman hala yerinde duranı azarlayarak kovar, oynayan olursa coşa gelir “yaşşa,yaşşa, dik, dik, dik oyna” diye türkü nakaratı ile askeri komut arası melodik tamlamalarda bulunurdu.

Mahmut Kılınç 2Hayat sadece hoş hatıralardan ibaret değil elbet. Kemençeci Mâmud Usta da iyi olduğu kadar kötü huyları da olan biriydi. 2 hanımı, gurbette bir oğlu ve iki kızı ile 2. Hanımından olan ve hep yanında olan bir oğlu vardı. En küçük oğlunun yaşı bize yakın sayılır ancak psikolojik sorunları olduğu için okuyamamış babası ile inşaat işlerine giderdi. Mâmud Usta bazen alkolü fazla kaçırır ve ev halkı ile tartışır, kavga ederdi. Karadeniz de bir zamanlar yaygın olan el yapımı tabancalardan taşımak ve satmaktan da bir kaç kez ceza evine girip çıkmıştı. Mâmud Usta sinirli ve katı yapısına rağmen oğluna hem inşaat işlerinde hem de kemençe çalma konusunda ustalık etmiştir. Oğlu da en az babası kadar güzel kemençe çalar ve ondan aldığı usta çırak geleneği ile onun usulünü devam ettirirdi. Ağustos ayında dedemin fındık bahçesinde fındık toplarken Ferdi; bizimkilerin isteğini kırmaz, evden gizlice babasının kemençesini alır ve bize kemençe çalardı. Fındık bahçesinin serinliğinde dertli dertli inleyen kemençe sesinde kendi dertlerini de haykırıyor ve gönlünü rahatlatıyordur belki de, kim bilir.

Mahmut Kılınç 6Mâmud usta yöre düğünlerinde hatırı sayılır ailelerin, düğünlerinin en önemli konuğuydu. Düğün sahibi Mâmud Ustanın evine “özel araba” gönderir,  usta da evden çıkarken kemençe gaydası vurarak, arabaya bir devlet adamı edası ile binerdi. Kemençe sesi aracın camlarından sokağa yayılırken araç evimizin önünden uzaklaşır giderdi. Eğer o gece köyde isem, gecenin ilerleyen saatlerinde, kemençe sesi ile giden aracın gene kemençe sesi ve bağırışlar eşliğinde geri döndüğünü duyar, pencere ye koşardım. Mâmud Usta araçtan kocaman göbeği ile zor bir hal iner, elindeki kemençeyi bırakmadan, belinde taşıdığı Karadeniz işi tabancasını havaya doğrultur ve birkaç el ateş ederdi. Tahminimce bu, uyuyan ev halkını uyandırmanın en pratik yolu idi. Ancak her seferinde sadece ev halkı değil bütün köy uyanır, pencerelerin solgun ışıklarından perdeler aralanır ve komşunun evi gözlenirdi. Şaziye ve Nezire Hanımlar gecenin bir körü dışarı çıkar, Mâmud ustanın iki koluna birden girer ve o ağır gövdeyi eve taşımaya uğraşırlardı. Tabi Ustanın ağzında küfrün bini bir para olurdu. Dedem tabanca sesine uyanır ve camdan dışarıyı bir süre izler söylenirdi. Bilmem kaç yüz kere şahit olduğu bu duruma her seferinde üzülür, hanımlara ve oğluna sabır dilerdi.

Mahmut Kılınç 5Yıllar yılları kovaladı. Ucarlı köyünün kararmış çinko damlarını onlarca kere kar örtüsü kapladı. Onlarca kere bahar güneşi toprağı dürterek uyandırdı. Yağmurlar çinko damları döverek sayısız kere eşsiz bahar ve yaz şarkılarının tınılarını işledi kulaklara. Bizler öylesine dinlerken bu tınıları, belki o; kemençe gaydasıyla eşlik ediyordu evinin penceresinden dış dünyaya bakarken. Her yıl tekrarlanarak sürüp giden bu olaylar, Mâmud Usta’nın hastalanıp elden ayaktan düşmesiyle sona erdi. Daha sakin ve daha uslu, ton ton bir ihtiyara dönüşmüştü; düğünlerin ve rakı sofralarının bu iri kıyım baş köşe misafiri.

Mahmut Kılınç 3Yaş ilerleyip hastalık ve doktor da evin gediklisi olunca doğal olarak kemençe sesi de artık duyulmaz hale geldi. Bazen yukarı mahalleye çıkarken evinin balkonunda uzanmış görür selam verirdim, zaman sonra fark ederdi. Kim bilir evinin balkonunda otururken nerelere dalıp gider ve hangi  anılara özlem duyardı. O şaşaalı günler, küçük dağların efesi olunan zamanlar mum ışığı gibi sönüp gitmişti. Az sayıda insan artık kapıyı çalıp hal hatır ediyor, ya da yoldan geçenler sadece “Dııt dıt” bir araba kornası ile selam vererek geçip gidiyorlardı.

Mahmut Kılınç 4Kemençeci Mâmud Usta; neşeli ve hüzünlü türkülerini, duvarda asılı kemençesini ve iki hanımını da geride bırakarak 2013 yılının 26 Nisanında hayata veda etti. Kemençeci Mâmud Ustanın Türküleri ve hayatı belki bir gün Mahalli araştırmacılar tarafından derlenecek ve bir kitabın sayfaları arasında yerini alacaktır. Kayda geçmemiş derlenmemiş atma türküleri Karadeniz kültürüne miras bıraktığı oğlu tarafından düğünlerde veya fındık bahçelerinde gene söylenmeye devam edecek. Görüp işittiğimiz iyi ve kötü huyları ile bu dünyadan Kemençeci Mâmud Usta isminde iri kıyım, göbekli, kırmızı yüzlü bir adam geçti vesselam.

Ruhu huzur bulsun…

Ses kaydı yapılabilen kasetçalarların olduğu dönemlerde kendi sesini kaydettiği karadeniz atma türkülerinden biri…

Bu makale 08.012.2014 tarihinde www.okurvegezer.com sitesinde de yayınlanmıştır.

Yazının orjinalini okumak için: Kayıtlara Geçmeyen Bulancaklı bir Kemençeci “Mahmut Kılınç”
Bu bir Giresun Blog içeriğidir.

Okunası Bir Eser “Mihr-i Kemençevî Piçoğlu Osman Efendi”

$
0
0

Nihayet Mehmet hocamın kitabını bitirdim… Benim de şahit olduğum nice zorluklar çekerek büyük emek harcayarak tamamladığı bu değerli çalışması için zaten bir ön yazı yazmıştım, ama sabırsızlıkla beklediğim bu değerli eseri okuduktan sonra birde kitabın üzerimde bıraktığı etkileride yazmak istedim. Yanlış anlaşılmak istemem, bu eser üzerinde eleştiri yapacak seviyede bilgi ve tecrübeye sahip olduğumu düşünmüyorum. Zira hocamızın bu kitabı akademik bir çalışmadır ve bu alanda şimdiye kadar yapılan en kapsamlı araştırmalar sonucu ile elde edilmiş doğru bilgilerin yer aldığı yazılı kaynaktır.

Eser, Arı Sanat Yayın evi tarafından basılmış, büyük boy, 528 sayfa ve 14 ana bölümden oluşuyor. Ana bölümler Karadeniz Kemençesine Genel Bakış, Piçoğlu Osman Efendi’nin Hayatı, Karadeniz Kemençesinde Piçoğlu Osman Üslubu, Doğaçlama Olarak Söylediği Türkülerin(Atma Türkülerin) İncelenmesi, Kullandığı Kemençenin Yapısal ve Tınısal Özellikleri Hakkındaki Görüşler, Taş Plakta Bulunan ve Diğer Eserleri Hakkındaki Bilgiler, Eserlerinin Hikayeleri, Taş Plakta Yer Alan ve Tespit Edilen Diğer Türkü Sözleri, Piçoğlu Osman Efendi Hakkında Anlatılan Hikaye ve Anılar, Piçoğlu Osman Efendi’nin Davetli Olduğu ve Üç Gün Süren Bir Düğün, Kaynak Kişiler ve Akademisyenlerin Piçoğlu Osman Efendi Hakkındaki Görüşleri, Piçoğlu Osman Efendi’nin Karadeniz Kemençe Kültürüne Olan Etkileri, Çırakları, Sonuçlar bölümlerinin yanı sıra Ekler başlığı altında Piçoğlu Osman Efendi’nin bizzat Mehmet Gündoğdu tarafından notaya alınan eserleri ve geniş bir fotoğraf arşivi bulunmaktadır.

Kitap akıcı bir dille yazılmış okurken canınız sıkılmıyor. Hele benim gibi bu işe meraklıysanız, sizin için oldukça faydalı olacağını söyleyebilirim. Hele Osman Efendi’nin hayatının anlatıldığı bölümde adeta tarihte bir yolculağa çıkıyorsunuz. Kaynak kişilerle yapılan görüşmelerle eldilen bilgiler dahilinde hazırlanan bu bölümü okuduktan sonra aklıma ilk gelen şey Piçoğlu Osman Efendi’nin hayatı gerçekten çok güzel bir film olarak çekilebilir. Osman Efendi’nin üslubu bölmü benim seviyem için ağır geldiği için anlama noktasında zorlansamda, bu bölümünde benim için gayet verimli geçti diyebilirim. Osman Efendi’nin üslubu, kemençesi, eserleri ve notalarının yer aldığı bölümler daha önce işlenmemiş konular olmakla birlikte, en ince ayrıntalarına kadar incelenerek bizlere sunulmuş. Piçoğlu Osman Efendi’nin Karadeniz Kemençe Kültürüne Olan Etkileri bölümünde aslında dinlediğimiz her kemençe ustasında, her gaydada Osman Efendi’nin olduğu açık bir dille herkesin anlayabileceği bir dille anlatılmış. Çırakları bölümünde Osman Efendi tarafından yetiştirilen adını her zaman duyduğumuz ustaların yanı sıra isimleri unutulmaya yüz tutmuş büyük kemençe icracılarıda yer almakta. Ekler bölümünde yer alan eserlerinin birebir Piçoğlu üslubu ile alınmış notaları bölümü ise büyük bir profesyonellik istiyor. Osman Efendi’nin soy kütüğünüde kitapta bulma imaknımız var. Ve son olarak fotoğrafların yer aldığı bölüme değinmek istiyorum, bu bölümde Osman Efendi’nin iki resmi bulunmakta ve bir tanesi kemençe icra ettiği sırada çekilmiş… Ailesi, çırakları, mezarı, kaynak kişilerin resimleride bu bölümde yer almakta. Bu kültüre gönül veren herkesin okumasını şiddetle tavsiye ediyor ve bu kıymetli eser için hocama tekrar teşekkür ediyorum…

Eseri edinmek isteyen arkadaşlarımız

http://urun.gittigidiyor.com/kitap-dergi/picoglu-osman-efendi-mehmet-gundogdu-131054490

http://yildizspot.sahibinden.com/ilan/alisveris-kitap-dergi-film-kaynak-bilgi-kitaplari-picoglu-osman-efendi-mehmet-gundogdu-183158930/detay

0532 159 03 21 (Uğur Bey)
0212 520 41 51 (Arı Sanat Yayınevi) adresleri ve numaralarından esere ulaşabilirler.

Yazının orjinalini okumak için: Okunası Bir Eser “Mihr-i Kemençevî Piçoğlu Osman Efendi”
Bu bir Giresun Blog içeriğidir.


Video: Göreleli Dev Kemençe Üstadı Katip Şadi

Görele Çavuşlu’daki kemençe ustası Enver Topal

Viewing all 10 articles
Browse latest View live